Boşanma Davasında Manevi Tazminat
Manevi zarara uğramış olan taraf, manevi zararını ya karşı tarafla anlaşarak, ya da dava yoluyla bu zararını karşı taraftan talep ederek giderebilir. Eğer, manevi zarara uğrayan kusursuz veya az kusurlu olan taraf, manevi tazminat talebinde bulunmamışsa, mahkeme tarafından bu konuda re’sen herhangi bir karar verilemez. Mutlaka talep edilmesi gerekir.
Dava yoluyla maddi tazminatın talep edilmesi konusunda, 22.1.1988 Tarihli 5/1 sayılı verdiği içtihadı birleştirme kararında, ‘‘boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra dahi kabahatsiz eşin boşanmaya neden olan olaylara dayanarak manevi tazminat davası açabileceğini” ifade etmiştir. Eski Medeni Kanun yürürlükte iken, Yargıtay’ın vermiş olduğu bu İçtihadı Birleştirme Kararı farklı uygulamalara son vermiştir.
Kanun koyucu, TMK. m. 178’ de, ‘‘Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” demekle, manevi tazminatın boşanma davasıyla birlikte veya ayrı olarak talep edilebileceğini hükme bağlamıştır.
Manevi tazminat, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan hak sahibi tarafından ileri sürülmesi gerekir (TMK. m. 25/IV) Manevi tazminatın amacı, kişilik hakkına yapılan saldırı sonucunda meydana gelen manevi zararın para ile veya başka bir yoldan giderilmesini sağlayarak manevi zararın yarattığı acıları elden geldiğince düzeltilmesidir. Manevi tazminat bir haksız fiil tazminatıdır.
Boşanma nedeniyle manevi tazminatın verilebilmesi için tazminatın talep edilmiş olması gerekir, hâkim istek olmadan resen karar veremez. Bu istek yazılı veya sözlü olarak yapılabilir. Ancak sözlü taleplerin tutanağa geçilmesi gerekir. Manevi tazminatın tekliği ve bölünemez oluşu nedeniyle boşanmadan sonra oluşan bir olgunun varlığı kanıtlanmamış ise manevi tazminat talebinin arttırılması mümkün değildir.
Her ne kadar HMUK.87/son maddesinde yer alan “…ıslah yoluyla müdeabihin arttırılmayacağına” kısım Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş ise de, sonradan gelişen bir durumun varlığı kanıtlanmadıkça manevi tazminat talebi ıslah yolu ile artırılamaz. Bunun aksinin kabulü manevi tazminatın bölünmezliği ilkesine aykırıdır. Burada sonradan ortaya çıkan durum ancak boşanma davası sırasında istenen boşanmanın eki niteliğindeki manevi tazminat taleplerinde mümkün olur. Çünkü boşanmadan sonra meydana gelen olaylar için M.K. 174/II. Maddesine göre manevi tazminat istenemez. Yine tazminat isteyen tarafın cevap dilekçesinde istediği miktarı sonradan açtığı davada aşması mümkün değildir. Manevi tazminat talep tarafın tazminat talebi açık değilse hâkim tazminat talep eden tarafa bu isteğini açıklatmalıdır. Hâkimin ihtarına rağmen açıklamada bulunmamışsa, bu durumdan isteğin varlığından söz edilemez ve hâkim bu konuda karar verilmesine yer olmadığına karar vermelidir. Kesin hüküm oluşturacak şekilde talebin reddine karar verilmesi bozma sebebidir.
Boşanma davasında manevi tazminat istemediğini söyleyen taraf daha sonra manevi tazminat davası açamaz. Bu nedenle boşanma davasından sonra açılan manevi tazminat davalarında boşanma dosyasındaki beyanlar dikkatlice incelenmelidir.
Tarafların MK.166/3 maddesine göre anlaşmalı olarak boşanabilmeleri için manevi tazminatında içinde bulunduğu mali konularda anlaşmaları ve bu anlaşmanın hâkim tarafından uygun bulunması gerekir. Bu sebeple anlaşmalı boşanma hükmü kesinleştikten sonra manevi tazminat davası açılamaz. Yine yabancı mahkemenin anlaşmalı boşanmaya ilişkin hükmü tenfiz edildikten sonra da artık manevi tazminat davası açılamaz.
Manevi tazminat talebi, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan hak sahibi kişi tarafından ileri sürülmesi gerekir. Ayrıca boşanmanın sonuçlarından olan manevi tazminat yalnız taraflar için istenebilir. Yani boşanmaya neden olan olaylar tarafların müşterek çocuğunun kişilik haklarına saldırı niteliğinde olması halinde bu çocuk için M.K.174/II maddesine göre manevi tazminat istenemez.
0 Yorum